15 Mayıs 2012 Salı

12 Mayıs Fenerbahçe - Galatasaray Maçı Sonrası Yaşananlar

İlk yazımı Fenerbahçe ile ilgili yazarak başlamasaydım olmazdı bu iş. Aslında bu yazı Fenerbahçe'den çok polis terörüyle ilgili olacak. Son iki buçuk yıldır olduğu gibi 12 Mayıs'taki maçta da Saraçoğlu'ndaydım ve önce maç sonunda yaşadıklarımı daha sonra da görüşlerimi aktarmak istiyorum.

Cüneyt Çakır 90+5'i gösterdikten sonra takım çaresizce saldırıyor, taraftar da daha büyük bir çaresizlikle maçı izliyordu. Zaten bir haftadır şampiyon olamayacağımıza kendimi öyle inandırmıştım ki elimizden kayıp giden şampiyonluğa yoğun bir üzüntü de duyamadım. Hatta gururluydum, takım sakatlıklara rağmen elinden geleni yapmış, Galatasaray da akıllı bir oyunla beraberliği ve tabi ki şampiyonluğu elde etmişti.

Son düdük çalar çalmaz bir süre Galatasaray'ı ve de Fenerbahçe'yi alkışladım; o sırada tribünler takımı çağırıyor "Bu taraftar sizinle gurur duyuyor!" sesleri yükseliyordu... Yüzlerce polisin arasında şampiyonluğu kutlayan Galatasaray oyuncuları adeta unutulmuştu. Islıklayan, küfreden bir grup taraftar dışında Galatasaray'a tepki değil Fenerbahçe'ye sevgi hakimdi stadın içine. Yine de orada kalmaya gücüm yoktu; Barış çıkalım dedi ve Cem'le birlikte çıkışa doğru yol aldık. O sırada ne olduysa (Ne olduğunu daha sonra ayrıntısıyla öğrendik.) emniyete küfür edilmeye başlandı, taraftar alt kata doğru akın ediyordu. Biz Okul Açık D blok kapısına doğru yöneldik. Çıkışa geldiğimizde bir arkadaşımın kucağında baygın bir kızı revire taşıdığını gördüm, yapacak bir şey yoktu; Barışı da itip dışarı çıkardım. Merdivenlerden inerken ezilmek üzere olan çocuğuna yol açmak isteyen bir babaya yardım ettik, ilkokul çağında çocuğuyla önümüzden gidiyordu. Ben biraz arkada kaldım, bir lira bozuk paramla iki şişe su aldım boğazımız temizlensin diye. O sırada bağırtı ve koşturmacayı gördüm, insanlar ters yönde koşuyordu. Ben Barış ve Cem'i bulmak için ileri doğru giderken gördüğüm dumanın meşaleden çıkmadığını anlamam çok sürmedi ne yazık ki. Stat havalandırması tam yanımızdaydı ve atılan gazı kaçmaya imkan vermeyecek şekilde her tarafa dağıtıyordu. Ben o bulutun içinden geçip oradan kurtulacağımı düşünerek ileri doğru bir hamle yaptım ama patlayan biber gazları daha da yoğunlaştı ve nefes alamayarak geri kaçmak zorunda kaldım. Öksürmeme engel olamıyordum, kusmak üzereydim ama o da olmuyordu. Gözümü zar zor açtım ama elimdeki şişeyi açacak halde değildim. Dişimle açtım yüzüme biraz su döktüm etrafımda kadınlar çocuklar duvarlara kapanmış, biberden yüzlerini sakınmaya çalışıyorlardı. En fazla 15 yaşında bir çocuk yanıma geldi, yüzünü yıkadık, yarım kalan şişeyi ona verdim, mahşer kalabalığının gürültüsünde Barış'ı aradım. Pembe Okul'un oradaymış, hemen arkaya doğru ilerledim ara ara yüzüme su döküp rahatlatıyordum kendimi. Pembe Okul tarafı da Maraton tarafından farklı değildi, çıkana kadar iki defa biber gazından bulutlara dalmak zorunda kaldım. Tekrar gözümü açtığımda ortalık savaş alanına dönmüştü bile. Park tarafında iki panzeri görünce ters yönde ilerledim, bir sonraki sokağa daldım ve maraton tarafını görecek şekilde caddeye çıktım. Stadın etrafı biber gazından bir bulutun içinde kaçmaya çalışan insanlarla çevriliydi, stadın üstünden dahi biber gazı yükseliyordu. Bir yandan canını kurtarmak isteyen taraftar bir yandan trafikte sıkışmış arabalara bağırıyordu camlarını kapatsınlar diye. Metrobüsle aramda binlerce taraftar, yüzlerce polis ve tonlarca biber gazı olduğundan yukarı doğru yönlendim. Polis kaçıp kendini kurtaran taraftarı kovalıyor arkasından biber gazı atıyordu. Hızla yürüdüm, amacım Fikirtepe'ye ulaşmaktı, ilk gördüğüm sokağa daldım. Şansım yaver gitti ki sokak Kızıltoprak istasyonuna çıkıyordu. Barış ve Cem'e mesaj attım, istasyonda buluşup önce Haydarpaşa'ya, oradan Rıhtım'a geçip 110'la karşıya geçtik. Beşiktaş tarafındaki olaylar başka hikaye...

Olaylar bitti, çok şükür sağ salim yurduma döndüm. Ama yazık ki sosyal medyamız yandaş medyamıza kapılmış bizi 'terörist' ilan etmişti bile. PKK'lıya kalkanını kaldırıp bekleyen polisim bizi, beni geçtim o yol verdiğim kücücük çocuğu, dedem yaşında amcaları, hepsini geçtim tribüne biber gazı sıkarken en önde duran engelli, bırakın savunmayı kaçmaya imkanı olmayan taraftarı kitle imha silahı kullanırcasına ölümün eşiğine getirmişti. Olayların başlangıcını 'holigan' 12 Numara olarak gösteren medya, renk kavgasına gözü hiçbir şey görmeyen milyonlarca internet bağımlısı, 'sosyal medya aktivisti' gençlerimizi de bize karşı kışkırtmıştı. Oysa ki stadın içinde Galatasaray'a tek bir saldırıda bulunmayan taraftarımız, çevikliği gaz maskesi ve biber gazından ibaret kuvvetlerimiz olmasa tarihe geçecek bir fair play örneğine imza atacaktı.


Videoda da görüldüğü üzere polis taraftara saldırmış, onu kışkırtmış ve bundan destek alarak onlara işkence etmiştir. Fenerbahçe Taraftarı defalarca polis terörüne maruz kalmıştı ve son yaşananlar da kara listeye bir satır daha eklemiş oldu.

Çevik kuvvet daha önce de 12 Numara'ya acımasız saldırılarda bulunmuş, havalanında babasıyla voleybol takımını karşılamaya giden küçük kızın dizini copla kırmış, Çağlayan'da plastik mermilerle, tekmelerle, coplarla taraftarın kafasını gözünü yarmıştı. Tüm bunlar olurken medyamız da bu olayları çarpıtmış, zalimi mazlumu birbirine karıştırmıştı.

O gece orada yaşananlar kelimenin tam anlamıyla "Ölçülü, organize devlet terörüydü."*. Haftalarca yönetimler tarafından ortam gerilmiş, tüm ülke maç sonunda çıkacak olaylara şartlanmıştı. Öyle ki ne de olsa olay çıkaracak Fenerbahçe Taraftarı'nın "büyük Türk Polisi" tarafından durdurluması, hazımsız holiganların cezalandırılması doğal karşılanacaktı. Bununla şartlanmış 'robotlar' 12 Numara'nın büyüklüğünü görünce şaşkına dönmüş, uzun zamandır bekledikleri ziyafetin ellerinden alınmasıyla çıldırmışlardı. O gün o taraftar orada dövülecekti; eğer kendileri dayak için gelmiyorlarsa arı kovanına çomak sokulup çıkan tüm arılar biber gazında boğulacaktı. Nitekim planlar güzel işlemiş, çomak arıları dışarı çıkarmıştı...


İşte o devrilen ve yakılan polis arabaları sadece küçük arı sokmalarıdır. Çomağı tutanın hakkı iki arı sokmasından fazlasıydı ama biber gazı etkili bir silahmış, o arılar da bir yere kadar dayanabildiler. Bu nefret ve kinle dolmuş robotlar statlardan temizlenmeli, kulüpler kendi güvenliklerini kendileri sağlamalıdır. Polis olayı engelleyici güç olmaktan çıkmış, kendi çıkardığı olayın cezasını insanlığa sığmayacak şekilde oracıkta kesen cellatlara dönüşmüştür. 




 Orada zevk için dövülen bu insanlara yapılanları Fenerbahçe Yönetimi unutabilir ama Büyük Fenerbahçe Taraftarı, 12 Numara, asla unutmayacaktır!!!

Bu taraftar değil miydi "sandıkta görüşürüz" diyen... Sandıkta görüşürüz!


http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1087938&CategoryID=84

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder