15 Aralık 2013 Pazar

Moving Out

Hello,

This blog will be shortly moved to gunayturan.wordpress.com which I will be using as an embedded systems blog.

Thank you so much for your interest on this page up to now :)

7 Kasım 2013 Perşembe

Assembly Kitchen Alarm Project

Hello,

This project is moved to my Embedded Systems Blog with this Link.

In case of the given link does not work you can copy the following address and paste it to your address bar to go there: http://gunayturan.wordpress.com/2013/12/29/kitchen-alarm-with-assembly/

Günay

23 Ağustos 2013 Cuma

Bicycle POV Display Project with MSP430

Hello,

This project article is moved to my Embedded Systems Blog with this Link.

In case of the given link does not work you can copy the following address and paste it to your address bar to go there: http://gunayturan.wordpress.com/2013/12/29/bicycle-pov-display/ ‎

Günay

16 Ağustos 2013 Cuma

Coming Soon

Merhaba,

Uzun zamandır boşladığım bu sayfayı, en kısa zamanda yeni bitirmek üzere olduğum stajım ve açık kaynaklı hazırladığım projemin yazılarıyla tekrar canlandıracağım.

Saygılar (:

1 Ekim 2012 Pazartesi

Kangren

Bu sabah planlamıştım bu yazıyı yazmayı; Alex ayrılmadan birkaç saat önce belki... Yazının bir yerinde söyleyecektim 'Alex devre arası gider' diye; o ara çabuk geldi.

Uzun zamandır bazı şeyler iyi değildi zaten Fener'de ve bu durum bugün patlak verdi nihayet. Kim haklıdır, kim haksızdır konusuna girmeden önce kendi gözümden, basından takip ettiğim kadarıyla ne yaşandı ondan bahsetmek istiyorum önce.


1. Sportif Başarısızlık

Aykut Kocaman zaten aksayan teknik adamlığına taraftarın ve yönetimin sınırsız desteğiyle devam etti, şike sürecinde takımın başında durarak büyük bir yükün altına girdi; eyvallah. Ama birçok yönden o kadar eksikti ki bu kimsenin gözünden kaçmadı. Saçma sapan korkak taktikler (bkz. Üç ön liberolu, GS deplasmanı, Tek forvet oynatılan Alex de Souza vs.) takımın bekleneni verememesine sebep oldu. (Aykut'a güven devam, destek devam bu sıralar)


2. Alex'in Haddi (Her şeyin başladığı nokta)

Takımın kötüye gidişi elbette ki Alex'in de gözünden kaçan bir durum olamazdı. Taktiksel anlamda zaten hiç uyuşmadığı Aykut'a lafını anlatamayan veya anlatmayan Alex Twitter üzerinden düşüncelerini yazdı, bi'nevi taraftarı bu savaş için arkasına almaya çalıştı. Bu durum aynı zamanda Alex'i zaten istemeyen, Alex'i gönderip tek adam üzerinden futbolu kaldırmaya çalışan -bence doğru bir düşünce- Aykut ile aralarını açtı.


3. Alex'in Form Düşüklüğü (Fırsat bu fırsat)

Sezon başından beri görüldüğü üzere Alex eski Alex değildi. Gol atamama rekorunu kırması, artık maçın kaderini değiştiren asistler yapamaması, bariz formsuzluğu gibi sebepler Aykut'a haklı bir fırsat verdi ve sonunda Alex Spartak Moskova maçında ilk on bire alınmadı.


4. Vurucu Tweet

On birin dışında kalan Alex artık alttan verdiği mesajları bırakıp Aykut'a tabiri caizse bodoslama dalarak, ilk on bire alınmayışını Aykut'un kıskançlığına, onun gol rekorunun kırılmasını istememesine bağladı ve Aykut'la arasındaki sonuna kadar gerilen ipleri kopardı. Tweet'i silip tercüme hatası demek şeklindeki küçük kapatma çabası da tabi ki işe yaramadı.


5. Son

Son beklediğimden de hızlı gelişti, bir gün içinde kaptan önce kadro dışı kaldı sonra da kulüpten ayrıldı...



Bu güne kadar hep şunu söyledim: Galatasaray efsanelerine sahip çıkmadı! Hakan'a, Bülent'e yapılanlar koskoca Galatasaray'a hiç yakışmadı! Peki bu muydu Fener'e yakışan!

Şu kriz dönemi bu kadar kötü yönetilemezdi! Bu güne kadar nice taraftar hocayı istifaya çağırdı, hiçbir başkan elinde mikrofon sahaya atlamadı. Her kayıp şampiyonlukta hocayı gönderen Aziz Yıldırım bu sefer tek hamlede Alex'i gönderdi, yazıklar olsun!

Şunu kabul etmek gerekir ki olay bu duruma geldikten sonra gitmesi gereken kişi Alex'ti. Hocanın sezon ortası gitmesi mi yoksa bir oyuncunun mu diye bakılması gereken bu durumda ne yazık ki Alex gitmeliydi ama böyle değil. Bence yapılması gereken sezon ortasına kadar ortamı germeden bir şekilde idare etmek, güzel bir vedayla Kaptan'ı göndermekti; olmadı...

Artık ne olur?

Takım zaten tarihin en kötü topunu oynuyor; başarısızlık kaçınılmaz. Fener Avrupa'dan elenir, ilk altıda ligi bitirir. Yargıtay elini çabuk tutarsa Aziz hapse girer. Yalnız kalan Aykut'u 12 numara seve seve bu takımdan gönderir. Basın da desteğini esirgemez tabi ki(!) Bu durumun en acı tarafı şu ki şu an gördüğüm en iyi senaryo bu. Belki de takım için en hayırlısı budur. Ama takımın bu sezonu için durumu özetlemek gerekirse: Alex Aykut'u, Aykut Alex'i, Taraftar Aykut'u, Aziz Taraftar ve Alex'i sonra hepsi Fenerbahçeyi... Bu sezonluk büyük kaybımız önümüzdeki sezonun en büyük kazancı olur inşallah.


Yazının başlığına gelince...

Alex-Aykut-Aziz üçlüsü artık bu takımın kangreni oldu, hastanın yaşaması için bir an önce kesilmeli diyecektim; bir parçası kesildi. Yukarıdaki senaryo da gerçekleşirse önümüzdeki sezon yepyeni, tertemiz bir Fenerbahçe ile yola çıkar güzel günler görürüz, güneşli günler!



4 Eylül 2012 Salı

Şampiyon!

Mini şampiyonluk anketimiz sonuçlanmıştır; sonuçlar ise şöyle:

1. Fenerbahçe %52
2. Galatasaray %19
3. Beşiktaş      %14
4. Diğer          %14

Toplamda 21 kişinin oy kullandığı bu güvenilmez anket inşallah şampiyonluğumuz konusunda doğru bir sonuç vermiştir :D

Amerika'dan Lezzetler

Work and Travel programı ile Amerika'ya gideli 1 yıl oldu ve bu önemli deneyim üzerine hiçbir şey yazmadığımı fark ettim. Ne yazsam diye uzun uzun düşünmeme gerek kalmadan da aklımı sürekli meşgul eden şeyleri, yiyecekleri, yazmaya karar verdim.

Bu yazımda benim için gerçekten öne çıkan, alanlarında hayatımın en iyileri diyebileceğim üç lezzetten bahsetmeyi düşünüyorum. Aklıma geldikçe eklemeler yapabilir veya yeni bir yazıda bunlardan bahsedebilirim.  Ama önce genel olarak Amerikan mutfağından da kısaca bahsetmek iyi olur.

Amerikan mutfağı dediğimiz şey Türk mutfağı gibi binlerce lezzet içeren bir mutfak değil tabi ki. Bunda kültür olarak çok eskilere gitmeyen bir ülke olmaları da etkili olabilir. Ama kendi gözlemlerime dayanarak onlara özgü olan, mutfakları diye bahsedebilmemizi sağlayan şeyin kahvaltı kültürleri olduğunu söyleyebilirim. Ama kötü haber şu ki, orada yapılan kahvaltı bizim Anadolu kahvaltımız ile taban tabana zıt. Biz toplum olarak tuzluya daha çok ağırlık veriyoruz ama Amerika'da tuzlu ürün neredeyse kullanılmıyor. Eğer donut yediyseniz kesinlikle bileceğiniz, ağzınıza gelen o pütür pütür toz şeker, çörek tarzı bolca üründe kahvaltı sofranızda yer buluyor. Ayrıca tüm ekmek ve çörekleri şekerli olan Amerikalılar bunları reçel veya çikolata gibi tatlılarla süslüyorlar. Aynı şekilde bir tür tuzsuz omlet olan pancake de muz, çikolata, reçel, bal gibi ürünlerle tatlandırılıyor. Fıstık ezmesinin de vazgeçilmezler arasında olduğu kahvaltılar görüldüğü gibi tek seferde diyabete yol açacak kapasiteye sahip.

Kahvaltı dışındaki öğünler ise oturmuş bir kültür olmamasına bağladığım üzere belirgin bir çizgiye sahip değil ve de fast food bu öğünlerde önemli yer sahibi.

Şimdi gelelim Amerika'da tattığım üç büyük lezzete...


Starbucks Java Chip Frappuccino Ice Cream


İşte dünyanın en güzel dondurması! Kahveli dondurma içindeki bitter çikolata parçalarından oluşan bu lezzet gerçekten karşınıza kolay kolay çıkmayacak cinsten. 473 ml'lik kapta satılan bu dondurmayı bitirdikten sonra biraz uyku problemi çekebilirsiniz. O yüzden yanınızda uykunuz gelene kadar yemek üzere bir paket daha bulundurmanızı tavsiye ederim :D 


İnternet üzerinde yaptığım kısa araştırmaya göre bu ürün ne yazık ki Türkiye'de satışta değil. Gelir de haberiniz olursa bana iletin, ilk söyleyene ben ısmarlıyorum dondurmasını :D 


Burger King Steakhouse Extra Thick Burger

Zaten başlı başına BK hayranı olan ben bunu gördükten sonra direk kendimden geçtim. resimde gördüğünüz bu hamburger (Tamam kabul tam resimdeki kadar değil :D) bizdeki Steakhouse Burger'den daha kalın ve yuvarlak köftesi ile ve bol çıtır soğanları ile beni doymaya yaklaştıran hamburgerler listesinde BK XXL ile liderlik mücadelesi veriyor. Lezzet olarak bakıldığında en büyük fark barbekü sos kalitesi diyebilirim. Ranch soslarımız arasındaki farka da bakarak söyleyebilirim ki Amerika sos konusunda bizden elli yıl önde gidiyor :D Türkiye'de olmadğı biraz daha bariz olan bu burgerin menü fiyatı da TL olarak düşünürsek hemen hemen bizdeki Steakhouse Menü ile aynı fiyata denk geliyor.


Hellmann's Mayonnaise

Bu yazda bahsedeceğim son lezzet de sağda görmüş olduğunuz mayonez. Ama sadece mayonez deyip geçmeyin; tek başına ekmeğe sürülüp yenilebilecek, bir oturuşta bir ekmek bitirtecek kadar leziz bir şey şu meret :D Ben zaten ekmeğe mayonez süren bir insandım ama genelde ketçap desteği aldırdım mayonezin baygın tadını bastırsın diye. Bu ve Amerika'da yediğim birçok mayonezde ise bizim mayonezlerde olmayan bir şey, hardal tohumu, var. Hardalı sevmek de şart değil çünkü yoğun bir tat verecek değil de sadece varlığını hissettirecek kadar bir miktardan bahsediyorum çünkü. 

Bunun hakkında da kısa bir araştırma yaptım ama çok üzerinde durmadım. Genel olarak tartışmalı bir konu bunun ülkemizde bulunurluğu. Ama hardallı mayonezi denemek ve de Türkiye'nin en iyi fast food mekanlarından birine gitmek isterseniz şayet, İstanbul Cevahir'de Carl's Jr.'a uğrayabilirsiniz. Menüyle birlikte verilen Heinz mayonez de bu yukarıda bahsettiğim tüm özellikleri sağlıyor.

Not: Carl's Jr. Portobello Mantarlı Burger bir efsanedir; denemeden ölmeyin :D


An itibariyle ...'dan lezzetler formatını büyütmeye karar verdim. Amerika'dan Lezzetler'in sonuna geldik arkadaşlar. Artık acıktıkça sizlere bu tarz mini işkenceler hazırlamaya devam etmeyi düşünüyorum :D Yolunuz düşer, karşınıza çıkarsa bu lezzetleri kaçırmayın derim...